Ağızlar torba değil ki, büzesin…

Hani Cumhurbaşkanı sıkça tekrarlıyor ya “Kusura bakmasınlar, biz bir yanağına tokat atılınca öteki yanağını uzatanlardan değiliz. Bizim kültürümüzde bu yok. Biz uysal koyun değiliz” diye…

Ne kadar da haklı.

Bu toprağın insanı aynen böyledir.

Uysal koyun değildir.

Uğraşsa da olamaz.

Ne oldu, pat diye bir Ayşe Öğretmen çıktı, ‘barış marış’ dedi.

Onu ‘uysal koyuna çevirme’ işlemi adli soruşturmayla ve de Doğan Grubu’na özür diletip dilini devletleştirerek filan halledildi…

…demeye kalmadı, bu kez de -az buz da değil- tam 1100 akademisyen devleti bölgedeki çatışmalardaki rolünden ötürü  hesap vermeye ve barış müzakerelerine dönmeye çağıran bir bildiri yayınlamaz mı?

Berbat bir durum.

Hangi ağzı kapatsan bu ülkede, bir başkası ağzını açıyor.

Orta Asya’daki soydaş ülkelerin uysal halklarından örnek alsalar, topluca suspus olup tıp oynasalar ne şahane olacak ama…

Bunlar var ya bunlar…

***

Neyse ki Cumhurbaşkanı bu ‘bedhahlara’ dün derslerini verdi.

Dedi ki:

“Kendilerine güya akademisyen diyen bir güruh çıkıyor. Terör örgütünün eylemlerine karşı topraklarını savunan devletine dil uzatıyor… Bu zihniyetin ihanetiyle yüz yıl önce de karşılaştık. O zaman da bu ülkeyi ancak yabancıların düzeltebileceğine inanan ve kendilerine aydın diyen mandacı bir güruh vardı. Milletimiz Kurtuluş Savaşı’nı zaferler sonuçlandırıp bunlara hak ettikleri cevabı vermişti… Bugün de üstelik maaşını devletten alan, ülke ortalamasının oldukça üstünde refah seviyesinin üstünde sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız. Kürt vatandaşların hiçbir sorunu yoktur. Türkiye’de Kürt sorunu yoktur… Ya devletin yanında olursunuz ya da teröristin ve terör örgütünün yanında olursunuz!” 

Bu konuşmanın hemen ardından YÖK de, 28 Şubat’ın ‘durumdan vaziyet çıkarma’ geleneğine uygun olarak ‘gereğini düşündü’ ve açıklama geldi:

“Teröre destek veren bu bildiri, akademik özgürlük ile bağdaştırılamaz. Bu bildiri ile ilgili olarak hukuk çerçevesinde gereği yapılacaktır!”

***

Şakaya vurarak yazıyorum, gülümseyerek okuyun diye, ama işler hiç şakaya gelir gibi değil bu, değerli okurlar.

Akıl-vicdan sahibi herkes bunun farkında.

Son ‘üst düzey’ açıklamalarda her kesimi ve sektörü kapsayacak muazzam bir ‘cezai tasfiye’ dalgasının hazırlık işaretleri açık seçik görülüyor.

İtiraz hakkını ve ifade özgürlüğünü uygarca kullanan bu 1100 akademisyen, hiç şaşmayın, pek yakında işinden maaşından olacaktır.

Burası uysal koyun ağılı olmadığı için, gerisi de gelecektir.

Hem de daha sert biçimde.

‘Özyönetim’ dediği için dokunulmazlığı kaldırılacak gibi görünen HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, dün durumu şöyle tasvir etmekteydi:

“Kabul etmeyen, diz çökmeyen herkes düşman ilan edildi. Yargı, basın, üniversiteler, bütün bürokrasi, düşman hedef gösterildiği anda hemen harekete geçiriliyor. Düşman olarak belirlenen grup her kimse, siyaseten linç ediliyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Karar verilmiş: Başkanlık adı verilen dikta rejimi Türkiye’ye gelecek. Uzun zamandır hazırlığı yapılan bu mezhepçi diktatöryal rejim kalıcı hale gelene kadar tüm muhalefet ezilecek. Nereden en küçük itiraz çıkarsa, orantısız şekilde üstüne gidilecek.”

“Her şey Saray’daki zat tarafından tasarlanıyor, atılması gereken adımları söylüyor, geri kalanlar tıpış tıpış yapıyor. Geri kalan devlet kurumları talimatı alır almaz hazırolda gereğini yerine getirmek zorunda. ‘Değişti’ denilen rejim budur. Henüz Anayasal güvenceye kavuşmamış, de facto, darbeyle, uygulanan rejim bu. Bu daha lelesidir, bi de lolosu var. Bir de anayasal diktaya geçersek loloyu o zaman göreceğiz.” 

Felaket tellallığı mı?

Bütün kalbimle temenni ediyorum ki  Demirtaş haksız çıkar ve mahçup olur.

About yavuzbaydar

Yavuz Baydar has been an award-winning Turkish journalist, whose professional activity spans nearly four decades. In December 2013, Baydar co-founded the independent media platform, P24, Punto24, to monitor the media sector of Turkey, as well as organizing surveys, and training workshops. Baydar wrote opinion columns, in Turkish, liberal daily Ozgur Dusunce and news site Haberdar, and in English, daily Today's Zaman, on domestic and foreign policy issues related to Turkey, and media matters, until all had to cease publications due to growing political oppression. Currently, he writes regular chronicles for Die Süddeutsche Zeitung, and opinion columns for the Arab Weekly, as well as analysis for Index on Censorship. Baydar blogs with the Huffington Post, sharing his his analysis and views on Turkish politics, the Middle East, Balkans, Europe, U.S-Turkish relations, human rights, free speech, press freedom, history, etc. His opinion articles appeared at the New York Times, the Guardian, El Pais, Svenska Dagbladet, and Al Jazeera English online. Turkey’s first news ombudsman, beginning at Milliyet daily in 1999, Baydar worked in the same role as reader representative until 2014. His work included reader complaints with content, and commentary on media ethics. Working in a tough professional climate had its costs: he was twice forced to leave his job, after his self-critical columns on journalistic flaws and fabricated news stories. Baydar worked as producer and news presenter in Swedish Radio &TV Corp. (SR) Stockholm, Sweden between 1979-1991; as correspondent for Scandinavia and Baltics for Turkish daily Cumhuriyet between 1980-1992, and the BBC World Service, in early 1990's. Returning to Turkey in 1994, he worked as reporter and ediytor for various outlets in print, as well as hosting debate porogrammes in public and private TV channels. Baydar studied informatics, cybernetics and, later, had his journalism ediucatiob in the University of Stockholm. Baydar served as president of the U.S. based International Organizaton of News Ombudsmen (ONO) in 2003. He was a Knight-Wallace Fellow at University of Michigan in 2004. Baydar was given the Special Award of the European Press Prize (EPP), for 'excellence in journalism', along with the Guardian and Der Spiegel in 2014. He won the Umbria Journalism Award in March 2014 and Caravella/Mare Nostrum Prize in 2015; both in Italy. Baydar completed an extensive research on self-censorship, corruption in media, and growing threats over journalism in Turkey as a Shorenstein Fellow at the Kennedy School of Government at Harvard.
Bu yazı Türkiye içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın