‘Karargah Rahatsız’ haberinin tetikleyici ve artçıları: Başörtüsü kararı, ve tasfiye?

Hürriyet’in manşetten aktardığı ‘Karargah Rahatsız’ haberinin artçı sarsıntıları hızla birbirini izlemekte. Gelişmeler bir o kadar da kafa karıştırıcı.

Bir önceki blogda bu haberin ve ona gelen ilk tepkilerin yabana atılmaması gerektiğini yazmıştım.

Bunun üç sebebi vardı:

  • Mülakattan birkaç gün önce Milli Savunma Bakanlığı’nın aldığı kararla, TSK bünyesindeki kadın subay ve askerlerin başörtüsü takabileceğine karar verilmesi
  • Mülakatı veren generalin Genelkurmay Başkanı’nın ta kendisi olması
  • Mülakatın en can alıcı kısmının, ‘bu karar bize (kuruma) danışılmadan alındı’ şeklindeki ifade.

Doğrudan Saray danışmanlarından ve AKP yanlısı kişilerden hemen gelip yığılan tepkiler ve tehditler ardından tırmanış sürdü.

‘Ne oluyor’ demeye kalmadan önce Başbakan, ardından Adalet Bakanı ve Milli Savunma Bakanı ‘bize ayar veremezsiniz’ mealinde açıklamalar yaptılar. Bunu Başbakan’ın apar topar Genelkurmay Başkanı ile görüşmesi izledi. Hükümet Sözcüsü de aynı yönce açıklamalar yaptı.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Hakan Sağlam tarafından yapılan suç duyurusunu işleme koyan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma başlattı.

Savcılık tarafından yapılan açıklamada, ”25 Şubat 2017 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan ‘karargah rahatsız’ başlıklı haber içeriğinde bahsedilen karargahın hükümetin icraatlarını önlemeye yönelik bir cunta yapılanması olabileceği izlenimi edinildiğinden ve bu hususta bir şikayet dilekçesi verilmesi de nazara alınarak konu hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır” denildi.

Adliye çıkışında basın mensuplarına konuşan Mehmet Hakan Sağlam, karargahta rahatsız olan kişilerin kimler olduğunu öğrenmek istediklerini belirterek, “Türkiye, 15 Temmuz gibi bir olay yaşadı. 15 Temmuz’da bu ülke 250 şehit verdi, yaklaşık 3 bine yakın insan da gazi durumuna düştü. Ülke neredeyse bir kan gölüne dönecekti. Bu kadar olaya rağmen hala ordu içerisinde bu tür eylemi düşünebilecek insanlar varsa, vatan hainleri varsa bunların tespit edilmesi amacıyla suç duyurusunda bulundum” dedi.

Savcılık soruşturmayı başlattı.

Şimdi haberi yazan Hande Fırat’ın ifadesi alınacak. Belki soruşturma Yazı İşleri Müdürleri ile Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e kadar da uzanacak.

Kaynak sorulacak, haberle neyin ‘amaçlandığı’ gibi sorular da devreye girecek. Suç duyurusunda gazeteye el konması – yani kayyum atanması – talebi de işin ilginç bir boyutu.

hurriyet-genelkurmay-1

Sabah saatlerinde işinin erbabı meslektaşlarımla konuşurken, ‘he ne olursa olsun Erdoğan bugün yarın Org Akar’ı çağırırsa şaşmam’ demiştim.

Bekletmedi. Akar’ı bakan Işık’la beraber Saray’a çağırdı Erdoğan.

Gene aynı soruya dönelim.

Neler oluyor?

Bu gelişme artçıları bakımından hafife alınacak bir gelişme değil.

Eldeki verilere ve geçmişteki örneklere bakarak şu anda farklı açılardan iki okuma yapabiliriz.

Bu okumalardan biri gerçekliğin kabulüne, diğeri ise referandum gündemi üzerinden yeni bir medya mühendisliğine, Batılıların malum tabiriyle, ‘spin’e, üstelik kapsamlı bir manipüasyon varsayımına dayanıyor.

Şu ihtimaller var:

  • Karargah gerçekten de rahatsız: Hiç de hafife alınamayacak bir ihtimal. Arka planı zaten bulanık olan 15 Temmuz hadisesinin yedinci ayında ortada omurgası hasar almış, 163 generali hapsi boylamış, emir-komuta halkalanması zedelenmiş, bünyesinde güvensizlik ve kuşku iyice yayılmış, saçmasapan bölge siyasetleri nedeniyle metal yorgunluğunda ‘kurumsal sürmenaj’ mertebesine gelmiş bir TSK var. Laik Cumhuriyet’in kurucu gücü olan kurumun bir nevi Pakistanlaşma sayılacak şekilde başörtüsü kullanımına açılmasının, temel eğitimi Kemalist öğreti olan subaylarda en hafifinden soru işaretleri üretmemiş olması imkansız. TSK her zaman üst rütbelerde Alevi kimliğe de kendisini açık tutmuş bir kurum, unutmayın. Başörtüsü yasağı, artık üst kademelerinde Şii subayları barındırmayan, Sünni hiyerarşi ile tektipleşmiş Pakistan ordusundaki yozlaşmanın başlangıcı gibi kendisini hissettiriyor olabilir. Öyle olsa da olmasa da, Akar’ın ‘bize danışılmadı’ sözünü telaffuz etmişliği – ki demokratik teamüller en azından kurumsal görüşleri almayı gerektirirdi – bir ‘gaz alma’ amacı taşıyor da olabilir. General kendisini ciddi anlamda sıkışmış da hissediyor olabilir. Akar’ın mülakatının yayınlanması elbette ki habercilik gereğidir. Ordu özellikle 15 Temmuz sonrasındaki tasfiyeler ve tutuklamalarla tam manasıyla bir ‘haber nesnesi’ olmuştur. Kaldı ki, ABD ordusunda bile Trump marka sivil yönetimle ilgili görüşler açıkça dile getirilirken, daha da karışık bir hal almış olan, ‘yarı-savaş’ halindeki Türkiye’de TSK’nin görüşleri kamuoyu tarafından bilinmesine ihtiyaç duyulan görüşlerdir.
  • ‘Karargah Rahatsız’ haberi planlı bir kitle manipülasyonu, ‘Evet’ oylarının tahkimini amaçlıyor: Sıfır ihtimal değil. Bu ihtimal var. Ama bana göre bu, sebep-sonuç ilişkilerini tersine çevirmek olur. Türkiye, Nazi Almanyası’ndaki Göbbels ekibinin yaptığı gibi, her bir detayın kuyumcu gibi işlenerek ‘mükemmel komplo’ kurulan bir ülke değil. Daha çok, beklenmedik yan sonuçlara da yol açan, yarı yolda çöken komplolarla da tanınan bir ülke. Eğer bir ‘mühendislik’ varsa, bu tabloyu şöyle çizebiliriz: İçinde orta rütbeli Gülencilerin de olduğu karma bir yapı tarafından yalapşap kurgulandığı anlaşılan darbe girişimi ardından başlatılan tasfiye harekatı, hızla TSK içindeki anti-NATO kanadın diğer kanatlara karşı güç mücadelesine dönüştü. Bu kargaşada, bir kısmı Ergenekon-Balyoz’da yargılanmış kadro ile öteden beri Erdoğan’a uzak durmuş kanatlar kilit noktalara yerleşti. (Saray erkanı, danışmanlar ve dalkavuk yazarlar tarafından varlığı bilerek-bilmeyerek kabul gören) Bu yeni mevzilenme, Saray ve hükümeti 15 Temmuz’dan beri diken üstünde tutuyor. Vatan Partisi’ne yakın ‘şahin’ bazı (eski) subaylardan gelen tehditvari açıklamalar, AKP üst katmanlarında, referandum ardından bir yeni ‘hesaplaşma’nın ön işaretleri olarak algılanıyor da olabilir. Eğer bu tedirginlik Saray ve çevresinde güçlü ise,Hürriyet haberinin ve savcılık soruşturmasının açtığı kapılardan istifadeyle  yeni bir kurumsal tasfiye (temizlik) dalgasının, bir ‘ön alıcı’ (pre-emptive) tasarruf tedbiri olarak, başlatılması da ihtimal dahilinde olacaktır.

Şimdilik görünen manzara bu.

Önümüzdeki günlerde gelecek adımlara göre resim daha da netleşecektir.

About yavuzbaydar

Yavuz Baydar has been an award-winning Turkish journalist, whose professional activity spans nearly four decades. In December 2013, Baydar co-founded the independent media platform, P24, Punto24, to monitor the media sector of Turkey, as well as organizing surveys, and training workshops. Baydar wrote opinion columns, in Turkish, liberal daily Ozgur Dusunce and news site Haberdar, and in English, daily Today's Zaman, on domestic and foreign policy issues related to Turkey, and media matters, until all had to cease publications due to growing political oppression. Currently, he writes regular chronicles for Die Süddeutsche Zeitung, and opinion columns for the Arab Weekly, as well as analysis for Index on Censorship. Baydar blogs with the Huffington Post, sharing his his analysis and views on Turkish politics, the Middle East, Balkans, Europe, U.S-Turkish relations, human rights, free speech, press freedom, history, etc. His opinion articles appeared at the New York Times, the Guardian, El Pais, Svenska Dagbladet, and Al Jazeera English online. Turkey’s first news ombudsman, beginning at Milliyet daily in 1999, Baydar worked in the same role as reader representative until 2014. His work included reader complaints with content, and commentary on media ethics. Working in a tough professional climate had its costs: he was twice forced to leave his job, after his self-critical columns on journalistic flaws and fabricated news stories. Baydar worked as producer and news presenter in Swedish Radio &TV Corp. (SR) Stockholm, Sweden between 1979-1991; as correspondent for Scandinavia and Baltics for Turkish daily Cumhuriyet between 1980-1992, and the BBC World Service, in early 1990's. Returning to Turkey in 1994, he worked as reporter and ediytor for various outlets in print, as well as hosting debate porogrammes in public and private TV channels. Baydar studied informatics, cybernetics and, later, had his journalism ediucatiob in the University of Stockholm. Baydar served as president of the U.S. based International Organizaton of News Ombudsmen (ONO) in 2003. He was a Knight-Wallace Fellow at University of Michigan in 2004. Baydar was given the Special Award of the European Press Prize (EPP), for 'excellence in journalism', along with the Guardian and Der Spiegel in 2014. He won the Umbria Journalism Award in March 2014 and Caravella/Mare Nostrum Prize in 2015; both in Italy. Baydar completed an extensive research on self-censorship, corruption in media, and growing threats over journalism in Turkey as a Shorenstein Fellow at the Kennedy School of Government at Harvard.
Bu yazı Türkiye içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

1 Responses to ‘Karargah Rahatsız’ haberinin tetikleyici ve artçıları: Başörtüsü kararı, ve tasfiye?

  1. engin tenekeci dedi ki:

    Yavuz bey,

    Sizin, usta bir gazeteci olarak, aşağıdaki içi doldurulmamış, altı boş ifadeleri kullanmanız, beni fevkaladeden şaşırttı. Gerçekten Gülen cemaati içinde kim milletine silah doğrultabilir, soruyorum size?

    “İçinde orta rütbeli Gülencilerin de olduğu *karma* bir yapı tarafından yalapşap kurgulandığı anlaşılan darbe…”

Yorum bırakın